40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.320,96%0,56
3.334,69%0,33
10.219,40%-0,06
Yanan Ormanlar Değil, Vicdanımız!
Bir video dolaşıyor sosyal medyada…
Kadın bir itfaiye eri, yangından çıkmış, yüzü is içinde…
Sonra aynaya dönüyor, başlıyor makyaj yapmaya, yüzündeki isleri siliyor ve yeni yangın ihbarına gitmek için hazırlanmaya…
Yangına yeniden dönecek. Bu defa hem daha hazır, hem daha kendi gibi.
Görüntü kısa sürede viral oldu. Kimi alkışladı:
“Kadın her yerde güçlü.”
Kimi küçümsedi:
“Mahalle yanarken… ile başlayan cümleler, yangın varken makyajın sırası mı? Yorumlarını yapanlar konu uzayıp gitti.”
Fakat asıl meseleden ne kadar uzaklaştığımızın farkında bile değiliz.
Mesele ne yangın, ne kahramanlık, ne estetik…
Asıl mesele:
Toplumun gerçek yangına ne kadar duyarsız olduğu.
Bir yanda alevlerin içinde mücadele eden insanlar, diğer yanda yangın manzarasının fonuna müzik koyup video çekenler…
Şarkılar eşliğinde acıya dans ettirenler…
Gözyaşlarını kameraya bırakıp, parmaklarını “paylaş” butonuna uzatanlar…
Bu bir farkındalık değil artık, bu bir duyarsızlık tablosu.
Acıya değil, sahneye bakıyoruz.
Yangına değil, kadraja odaklanıyoruz.
Ormanlar yanarken biz filtre seçiyoruz.
Hayvanlar can verirken biz etiket arıyoruz.
Ve her şey bittiğinde, geriye bir tek şey kalıyor:
Küller içinde vicdanımız.
Yangın haberlerini artık sıradan bir gündem maddesi gibi tüketiyoruz.
Ekranda alevleri gördüğümüzde içimiz belki bir an sızlıyor ama sonra…
Parmağımız bir sonraki videoya kayıyor.
Belki makyajlı itfaiyeciye yorum yazıyoruz.
“Ne güçlü kadın!” ya da “Reklam kokuyor bu işler” deyip geçiyoruz.
Ama şunu unutuyoruz:
Yangınlar sadece ormanı değil, hafızamızı da kül ediyor.
Her yangın, biraz daha alıştığımız bir felakete dönüşüyor.
Ve bu alışkanlık, duyarsızlığın en sessiz hali.
Sosyal medyada birileri şarkı söylüyor yangın manzarasında…
Dronelar alevleri “sinematik” açıdan çekiyor.
Storylerde yangının üstüne titreşim efekti koyuluyor.
Sanki bu bir gerçek değil de bir dizi jeneriği…
Bu neyin gösterisi?
Kimin acısı, kimin sahnesi?
Yangını görünce kameraya dönen değil, hortuma uzanan el olmalıyız.
Ya da hiçbir şey yapamıyorsak, en azından gölge etmemeliyiz.
Çünkü gerçek felaketin ortasında, “görünmek” çabası kadar yıpratıcı bir şey yok.
İlla konuşmak zorunda değiliz.
Bazen bir bağış, bazen bir gönüllülük başvurusu, bazen sadece bir dua…
Bazen de en etkili yardım: göstermek yerine gizlice destek olmaktır.
Paylaşmak istiyorsak da estetikle değil, etikle paylaşmalıyız.
Yangınlar karşısında gerçekten yararlı olmak için:
Sosyal medyada “şov” değil “bilgi” yayalım.
Kamerayı değil, kalbimizi açalım.
Bağış yapalım.
Gönüllü olalım.
Unutmayalım: yangın söndüğünde orman sessiz olur; o sessizlik bizim sorumluluğumuzda yankılanır.
Belki ormana koşamayız.
Ama koşanların yolunu açabiliriz.
Onları görünür kılmak yerine, yanlarında durabiliriz.
Ve en önemlisi:
Bir dahaki yangın haberinde “Ne paylaşsam?” değil,
“Ne yapabilirim?” diye sorarak başlayabiliriz.
Çünkü artık sadece ağaçlar yanmıyor…
İçimizdeki vicdan da duman duman tüterken
birilerinin durup “Yeter artık!” demesi gerekiyor.
Gülden Dal Demirer
Teknolojiye Açılan Yol: Genc-i Âlâ Bilim Parkı